-Abi, hele bi şu aşamaya gel, sen o zaman gör.
-Bittiniz oğlum siz, daha şunları-bunları düşünmeniz gerekecek.
-Bunlar iyi günleriniz, tadını çıkartın.
Deneyimleri aktarmak mevzu bahis olunca, kültürümüz yine bir tuhaflık ile sahne alıyor. Daha evvel sizin geçtiğiniz bir hayat yolunda (askere gitmek, iş kurmak, çoçuk sahibi olmak, ev almak vb. ) henüz başlangıç çizgisinde, bir tanıdığınızı gördüğünüz anda kendinizi tutamıyorsunuz sanki. O sormasa bile, siz başınızdan geçen şeyleri tek tek anlatacak ve tavsiyeleri peşi sıra söyleyivereceksiniz. 🙂
Özünde amaç iyi niyetli olarak tecrübe aktarmak olsa da kantarın topuzu çabucak kaçabiliyor. Dinleyici kişinin, zaten çoğu klişeyi onlarca defa duymuş olabileceğini ya da sizinkinden farklı girdilere (ruh hali, öncelik, imkanlar vb.) sahip olabileceğini hiç düşünmeden aktarıma tam gaz devam ! 🙂
Dialogun kimyası yavaş yavaş karşınızdakinin faydasını gözetmekten uzaklaşıp sizin içinizi boşaltmanıza ve hatta çene çalıp sosyalleşmenize dönüşüveriyor. Hele bir de ortamda sizin gibi birkaç yandaş varsa değmeyin keyfinize 🙂
Ben böyle bir tavra maruz kalınca, konuşulana değil de yapılana odaklanıyorum . Yani bana tavsiye bahşeden şahsiyetin o hadise özelinde kendi icraatı sorguluyorum 🙂 Deneyin, susturucusu etkisini göreceksiniz 🙂
Hakikaten rafine ederek bilgi aktaran, empatik dialog kuran ve aslında sadece güven oluşturup karşıdakine yalnız olmadığı hissettirmeye gayret eden üç-beş iyi adamı tenzi ediyorum. Saygım sonsuz böyle davranma erdemine sahip olanlara.
Bu satırların okuyucuları, “O halde hic ağzımızı açmayalım bari” diye akıllarından geçiriyor olabilirler.
Hiç deneyim paylaşmamak, bir nevi topa girmemek de makbul değil. Hayatta her şeyi kendi kendimize keşfedip kavramamız, sanırım en pahalı öğrenme yöntemi.
Peki ne yapmak gerek? Denge diyeceğim yine 🙂 Damıtalım deneyimleri, süzgeçten geçirerek eser miktarda paylaşalım ihtiyaç sahipleri ile. Kendi yaşadığımız zorluklarla, karşımızdaki de yüzleşecek diye inceden keyif almaktan kaçınalım 😉