-Gittiği yere kadar işimizi görsün…
-Çok da kafa patlamaya gerek yok, halledelim gitsin…
-Gayet de iş görüyor, ne gerek var o kadar zahmete/paraya…
“Çakma” diye bir tabir türedi son yıllarda. Tuhaf gelse de kullanıyorum ben de 🙂
Tarif etmeye çalışsak sanırım şöyle ifade edilebilir:
İhtiyacın sadece özüne odaklanıp en kestirme yoldan netice almak ve sürdürülebilirlik, estetik, dayanıklılık gibi uzun soluklu perspektifleri yok sayarak maliyeti düşürmek.
Göçebe gelenekten geliyor olmamız, galiba bu çakma iş yapma sevdamızın bilinç altı sebeplerinden birisi. Kalıcı olmama dürtüsü ile hızlıca işi görelim ve bitsin-gitsin…
Elbette fakir bir toplum olmamız, kıt kanaat geçinebilmemiz de çakma iş yapma ateşinin altına odunu atıveriyordur. Açlık sınırında ve/veya can güvenliği olmadan yaşamak zorunda kalan yüzbinlerin coğrafyasındayız maalesef 🙁
Ticari hayatımıza damga vuran esnaf mefhumunun da konumuzla içli dışlı olduğunu düşünüyorum. “Al-sat en iyisi abi, eline para geçtikçe de arazi, dükkana yatır ya da hanıma ver, altın alsın.Üretim mi? Riskli abi o, başın ağrır. Bulamadığın mal varsa Çin’de taklidini yaptırırız abi.”
Plaza hayatında ise çakma işin vücut bulmuş en belirgin halini “quick & dirty bişeyler yapıp kullanıma alalım, sonrasına bakarız” pratiği olarak görebiliriz.
Elbette tüm toplumu genelleme yanılgısına düşmeyelim. Ekseriyet ve popüler kültürden dem vuruyorum.
“Bu ülke adam olmaz ya, basıp gitmek gerek hocam” minvalinde de yazmıyorum bunları. Eğer ki kendi hayatımızı ve etki ettiğimiz bir avuç insanın yaşantısını iyileştirme sevdasında isek, ilk ıslah etmemiz gereken alışkanlıklarımızdan birisi, çakma iş yapma kültürümüz.
Peki nedir çakmanın tezatı? Alman ve Japon işi mi? Mükemmeli arayıp aksiyon almadan teoride patinaj yapma hali mi? Vur deyince öldürme refleksimiz olduğu için denge olgusuna tekrar vurgu yapmak isterim.
Çakma bir işin parçası olduğunu hissettiğinizde lütfen iki kez düşünün.Hakikaten başka seçeneğiniz yok mu?
Yaptığınız işe özen göstermek, ek değer üretmek, kalıcı çözümleri için uzun vadeli düşünmek aslında bir nevi iş ahlakı ile davranmak bu kadar mı zor?
Bazan boşver diyorum, böyle gelmiş böyle gider, bu millet adam olmaz. Bazen gözün görmesin bari uzak dur, sinirin bozulmasın. Bazen yok diyorum; mücadeleye devam. Neticede ben de çakma bir hayatı kıyısından yaşıyorum. Sonuç yok, aksiyon yok, belki biraz umut var. Tam bir girdap tam bir karabasan.
80+ sene ömrümüz olduğunu ve yaş ilerledikçe farkındalığımızın kaçınılmaz olarak arttığını düşünürsek, mücadeleyi bıraktığımızda onlarca yıl ızdırap çekme riskine girebilir miyiz? 🙂