Çocukluğumda babamdan haftalık almak beni hem utandırır hem de para olgusunu yeni keşfettiğim için hoşuma giderdi.
Hafta sonunun gelmesi zaten tatil açısından pozitif bir durum iken bir de Pazartesi sabahı haftalık paraya kavuşmaya az kalması beni mutlu ederdi. Öğrenci ekonomim hep haftalık bazda düzenlenir ve yaşanır idi. – Tabii ki bir sürü zorluk ve saçma iniş-çıkışlar ile.
Ne zaman ki çalışmaya başladım ve aylık maaş ile kredi kartı sahibi oldum, işte o zaman bir nevi hayatımın frekansı haftalıktan aylığa dönüştü. Babamdan harçlığı da kaybettik elbette 🙂
Aylık düzene adapte olmuş ve kredi kartı hesap kesim tarihi ile maaş ödeme günleri ezbere sokarak reflekse dönüştürmüştüm. Bu düzeneği fazlaca sorgulamadan yaşadım 1996-2007 arası yılları.
Gün geldi ve Londra’ya taşınıp orada düzen kurmaya başlayınca haftalık yaşam biçimi ile tekrar yüzleştim. Önce garipsedim kiralık evlerin haftalık fiyatlanmasını, zor geldi aylık kirayi hesaplamak için x 52 / 12 yapmak 🙂
Her ne kadar gelirim haftalık olmasa da birçok harcama kalemini ve dolayısı ile mini operasyonel planlarımı haftalık yapmak çok hoşuma gitti. Sonra da kendimce fark ettim ki aslında şehir insanın alışkanlık / rutinlerinin çoğu özünde haftalık: İş günleri – Alışveriş – Spor – Sosyalleşme vb.
Sadece haftanın hangi gününde olduğunu bilerek, ay sonuna kaç gün kaldığı ile uğraşmadan, bütçemi 7 günde bir düzenli kontrol ederek yaşama hali beni mutlu etti bir şekilde. Belki de çoçukluk döneminin naif dünyasına bir nevi flash-back idi bu 🙂
Eşim Ece ile bu görüşlerimi paylaşınca farklı bir perspektif ile yüzleştim. Haftalık mali düzenin operasyonel zorluklarından dem vurdu yuvamızın dişi kuşu ve kesinlikle bunu istemeyeceğini söylerek dialogu bitiriverdi 🙂
Siz hangisi ile daha rahat edersiniz peki ?
Benim gibi 7 güncü müsünüz? Yoksa hangi ayın kaç gün sürdüğünü parmak hesabı yapmadan kanıksayanlardan mı ? 🙂