Sevgili büyüğüm Mehmet Özer‘den alıntı ile başlamak isterim:
“ePosta göndermek tek taraflı bir eylemdir. Ancak iletişim iki taraflıdır. Dolayısıyla birine eposta gönderdiğinizde karşınızdakinden bir cevap beklersiniz. Tamam aldım. Bakacağım. Eyvallah. Yok o öyle değil. Bunlar hep cevaplardır. “
“Gönderen mesajının alındığını bilmek ister. Karşı taraf illa ki gereğini yapmak durumunda değildir. Ancak bir aldım bakıyorum demesi bile yeterlidir. En temel insani bir saygı göstergesidir bu. Aksi durumda seni sallamıyorum anlamına gelir.”
“Eski çalıştığım bir işyerinde şöyle bir adet vardı. Gönderdiğiniz mesaj karşı tarafın işine gelmiyor ise, mesajı görmezden gelir, siz de sanki mesajı karanlık bir kuyuya atmışsınız da kaybolmuş gitmiş hissiyatını yaşardınız. Berbat bir iletişim şekli yani. “
Bu sorunların özünde elbette kişisel iletişim yoksunlukları hatta belki de aile terbiye eksikliği yatmakta. Ancak dijital veri enflasyonun birçoğumuzu paralize etmiş olduğunu da aklımızda tutalım derim.
Ben şahsen artık “e-mail yaz” düğmesine basmadan iki defa düşünüyorum ve sadece aşağıdaki koşullarda e-mail ile yoluma devam ediyorum:
- Attachment göndermek zorunda isem – ki artık Cloud’a koyup link vermek çok daha makul.
- Sözel bir mutabakatın kayıt altına alınması gerekince -adli süreçte email kayıtları yargıçlar tarafından dikkate alınır.
- Saat dilimi / coğrafya olarak erişilememe hallerinde.
Tech devlerinden Atos’un **Sıfır Email** manifestosu mevzunun nerelere gittiğini göstermekte.
Whatsapp tarzı anlık mesajlaşma platformlarının hem iş hem de sosyal topluluklarda “group chat” ihtiyaçlarını bayağı çözdüğü aşikar.
Peki E-mail artık öldü diyebilir miyiz? Bence kocaman HAYIR.
Zira hadisenin bir de **Kayıtlı E-posta** boyutu var ki özünde dijital devlet ve toplum için önemli bir adım olabilir. Birey/tüzel email iletişimini öznesi doğrulanmış ve güvenli hale getirmece diye tarif edebiliriz.
Cep telefonu SMS servisinin, eski popülaritesini yitirse de bir nevi başkalaşıp varlığını sürdürmesi ile eski dostumuz e-mail’in olası geleceği arasında ben bir parallelik görüyorum.
Tüm bu karmaşa ve değişen trendler, beni iletişim kurarken karşı tarafa özel/uygun mecrayı tercih etmeye sevk ediyor:
Bazıları SMS’i ciddiye alırken, kimi benim gibi iletişim titizleri mailbox’da yanıtlanmamış email bırakmıyor. Yeni kuşak ve eli çabuk kişiler ise anlık chat ile dünya ie bağlantılarını kurmakta. Listeyi uzatmak pekala mümkün.
İlk email adresimi 1996’da Rocketmail’den aldığımda hissettiğim sevinç/heyecana atıfta bulunmadan bu yazıyı tamamlamak olmaz 🙂
Sizler kendinizi nerede görüyorsunuz bu email hikayesininde?
Cebeci selam,
Benim konuda ki görüşlerimi biliyorsun sanırım 🙂 Ben her zaman mailden yana oldum. Uzun zamandır da senin bu yazına cevap yazmak istiyordum kısmet bugüneymiş, yazmak zor iş:)
Bahsettigin konu sözlü ve yazılı kültürlerin incelenmesi gibi bir üst başlığa sahip olabilir ama senin yazından anladığım daha odaklı bir şekilde bu ietişim biçimlerinin iş yaşamında ki kullanımı incelemek şeklinde yorumluyorum. Ama deteya girmeden bu iki kültür arasında çok öenmli farktan bahsetmek gerek. Oda sözün , sözel ifadenin düşünceye engel olduğudur. Sözel ifade, düşünce üretiminden çok kalıp sözlerin üretimibe hizmet eder. Beylik sözler bu işin zirvesidir. Gerçekte olup bitene uygun düşen kelimeler bulmak yerine , kafamıızn içindeki imaj ve onun sözlü ifadesini hayata geçirmeye yönelik bir fikriyat yaratırız sözlü ifade ile. Düşünce ise, yazılı ifade düşünmeye zorlar, analitiktir, çünkü düşünme eylemi malzemesi olan birimleri birbirinden ayırır ve konunun tüm detayına inmeye zorlar. Sözlü ifade üzerine konarak ilerlemek zordur ama yazılı ifadede yazdıkça yazdıklarınız karşınızdadır ve bir önceki cümle sizi unuttuklarınızı hatırlatır ve diğer detaylarla ilişki kurmanızı kolaylaştırır. Başka çok daha farklar olmasına rağmen bu kültür biçiminin konu ile alakalı en önemli farkı bu diye düşünüyorum.
Email yerine sözlü iletişimi seçmenin gerekçesi yukarıda bahsettigim sebepten düşünme gerektirmeyen ama hızlı iletişimi sağlayan bir iletişim şekli olarak kullanıması bence en dogru olanı. Tabii düşünmek icin yazmaya gerek yok elbette, ama birey olarak düşünmek ile bir toplantıda hep beraber düşünmenin de farklı olduğunu unutmamak lazım.
Uygulama kısmına gelince, evet atılan bir maile cevap vermek en azından nezaket açısındna bile çok önemli, ama cevap verilmemesinin bri çok sebebi olabilir nezaket haricinde. En önemli sebebinin oluşan bağlamda bireylerin kendilerini gördükleri konumun kendilerince bir şekilde onaylanmamsı ve muhtemel iletişim eğitimi eksiği.
Sözlü ve email iletişimin özellikleri inceliyecek olursak, sözlü iletişimde iletişim hızlı olur, taraflar birbirlerine hızlı bir şekilde cevap vermek zorundadır. Anlaşılmak ve anlamak eylemleri her iki tarafı zorlar. her iki tarafta konuya nokta koymuş olarak konuşmayı sonlandırılar, yada daha doğrusu aynı anlama yakın halde bırakırlar konuşmayı. Bu bir sonraki iletişimde nerede kalındığı açısındna önemlidir. Bu her iki tarafin aynı anlama sahip olduğunu garantilemez ve bunn örnekleri çoktur ama önemlidir yinede bu özellik.. Aynı anda tarafların aynı mekanda bulunması kişileri anlaşmaya zorlar, kişiler bu noktada uzlaşı tarafından edilgen bırakılır.
Emailde ise bu edilgenlik yoktur çünkü mail gelmiştir, mailin sahibi orada değildir ve kendisini zorlayan bir unsur yoktur. Burda ki edilgenlik ise daha farklıdır. mail sahibi karşı tarafı iletişimi bir bütün olarak anlamaya zorlar, çünkü bilgi gönderilmiştir. Karşı tarafın haberi olmadan kendisinin onayı olmayan bir şekilde ve kendisinin onaylamadıgı bir kapsamı içeren sekilde gelmiştir. Ama iyi yazılmış bir mailde, bu aynı mekanda olmama eksiğini konunun detaylı tanımı ile giderilir. Burdaki sıkıntı ise bazen sözlü ifade ile hızlıca anlatılabilecek cok da zor olmayan konular için mail yazılması zaman almaktadır. Daha onemlisi insanlar çok iyi bildikleri bir konuda detaya girecek şekile yazı yazmaktan kaçınmalarıdır(sözlü kültğre sahip toplumlarda bu belirgin şekilde görülür) ve her açıklama sonrası karşı atrafin araya girerek soru sorma ve konuyu yönlendirme hakkı kalmamaktadır. Bu ise aynı konunun maillerde defalarca gidip gelmesine sebep olmaktadır. Ve eğer taraflardan biri diğeri için otorite değilse bu iletişim çıkmaz sokağa girebilir çünkü bir yaptırım gücü yoktur.
Sözlü ifade aynı anda sosyal bir davranıştır ve her ne kadar herşeyi anlatmaya çalışsakta bilinçaltımızda satır aralarında kendini gösterir ve bilinçaltlarımız herseyden once bu satır aralarını okur.. Buda sözlü iletişin başka bir kazanımı olabilir zira bir toplantıda katılımcıların konuya dair isteklerini gözlemleme şansınız olur.
bence en iyisi karar alma gerekliliğinin yüksek olduğu yada basit ve acil diyebileceğimiz konularda dolu dolu bilgi içeren sözlü iletişim ama diğer hallerde yazının ve bilgi aktarmanın gereklerinin düzgün bir şekilde yerine getirildiği mailler en iyisi.